Meyve Çiçekleri
Bu yıl da cemreler düştü. Bahar geliyor. Afet, yıkım, kayıp dinlemiyor doğa, kendi döngüsünde, ritminde yaşamaya devam ediyor. Yaklaşık 3 yıldır bir dağ köyünde yaşıyorum. Küçük bir bahçemiz var, pek çok da meyve ağacımız. Eski bir şehirli, yeni bir toprak işçisi olarak doğada tanık olduklarıma çok şaşırıyorum.
Size meyve ağaçlarından söz etmek istiyorum, biraz. Hangi meyve türü olursa olsun meyve oluşumunun ilk adımı çiçeklerin açması. Elbette öncesinde epeyce bir hazırlık yapıyor ağaç. Kış döneminde uyuyor, dinleniyor. Toprağın ve havanın ısınmasıyla birlikte ağaca su yürüyor, çiçek gözleri canlanıyor ve çiçekler açılıyor. O dönemde bahçede olmak büyük bir şenlik oluyor doğrusu. Uyanan doğanın binbir sesini duyup, müthiş gösterisine tanık oluyorsunuz.
Çiçeklenme sürecine odaklanıp, biraz daha dikkat ettiğinizde meyve ağacının tüm çiçeklerini aynı anda açmadığını fark ediyorsunuz. Hemen her koşul aynı gibi görünse de meyve çiçekleri doğa ananın bildiği, belirlediği bir zaman aralığında yavaş yavaş açıyorlar. Elbette bunun önemli nedenleri ve sonuçları var.
En çok güneş alan, bu anlamda en hızlı ısınan uç dal çiçekleri daha önce açmaya başlıyorlar. Türe, çeşide bağlı olsa da genelde erkek çiçekler önce açıyor, ardından dişi, meyveye dönüşecek olan çiçekler açıyor. Erkek çiçeklerin ömrü kısa oluyor, döllenen dişi çiçeklerde meyve oluşumu başlıyor ve taç yapraklar dökülerek meyve ortaya çıkıyor.
Bütün çiçeklerin hep birlikte açmaması özellikle geç donlara, çiçek zararlılarına karşı etkili bir önlem. Tüm çiçekler aynı anda açsa o zaman diliminde var olan bir olumsuzluktan etkilenerek meyveye dönmeme riski olacak. Aralıklı çiçeklenecek olası tehlikelere karşı önlem alıyor ağaç. Doğanın çiçekleri de meyveleri de aynı anda olgunlaşmıyor.
Çok yıllar öncesi, kurumsal hayattayım. O dönem çalıştığım kurumun ilk kez uygulamaya aldığı direkt satış ekibinin de liderliğini üstleniyorum. Kısa sürede yüzlerce görüşme yapıp, ekibi kuruyoruz, eğitimlerin ardından hemen satışa başlıyoruz. Tüm yardımcı süreçler birlikte ve hızla ilerliyor. Satış ekibine ait olacak ofisin lokali tutuluyor, döşeniyor, promosyon malzemeleri alınıyor, çalışan hakları, pirim sistemi belirleniyor… Heyecanlı ve güzel günler. Bir yandan ana işler devam ederken tüm bunlar nasıl oldu hatırlamıyorum bile.
Satışları takip ediyorum, alt ekiplerin iş analizlerini yapıyorum. İyi satanlar, iyi kazananlar, az satanlar, satamayanlar. Satamayanlarla toplantılar, görüşmeler, uyarılar ve hızlı ayrılıklar. Buna da hızlı aksiyon alma diyoruz yönetim grubundaki arkadaşlarla, kendi aramızda yaptığımız değerlendirmelerde. Aslında sadece satışa odaklıyız, satana pek bakmıyoruz.
Yeni alım görüşmeleri, eğitimler… Kısır bir döngüde olduğumuzu biraz geç fark ediyorum. Hızlı aksiyon almanın her zaman doğru olmadığını, her bireyin farklı bir olgunlaşma, uyum gösterme, yapma zamanı olduğunu kavrıyorum. Geç ama hiç olmamasından iyi, yine de…
Uzunca süren ve sert geçen kışın ardından, meyce ağaçlarına bakıyorum her gün. Heyecanla, doğa ananın bildiği bir zaman diliminde, uygun koşullar oluşunca başlayacak, farklı zamanlarda bana merhaba diyecek çiçekleri bekliyorum. Doğada hiçbir varlığın, erken ya da geç açtığı için eleştirilmediği, diğerlerinden farklı olduğu için ötekileştirilmeyen, dışlanmayan, yadırganmayan çiçeklerini bekliyorum.
İnsanın doğanın bir parçası olduğunu, doğanın onun içinde olduğunu, her türlü farklılığın sıradanlığı yok eden bir zenginlik olduğunu artık biliyorum.